16 Temmuz 2018 Pazartesi

2018 - Ayder Yolcuları Kalmasın - 4 Temmuz, Avusor Yaylası ve buzul gölü yürüyüşü

4 Temmuz 2018, Çarşamba,
Rize, Avusor Yaylası ve Buzul Gölü yürüyüşü,

Seyahatimizin üçüncü gününde Avusor Yaylası ve Buzul Gölü yürüyüşümüz var... Bugün hava gene sisli ve çiğ yağıyor... 14 kişi olmamıza rağmen çok hızlı ve zamanında organize olup hareket edebiliyoruz... Gene planladığımız saatte çıktık yola....  

Yayla Ayder'den 14 km yukarıda olmasına karşın yolu o kadar çetin ki, yaklaşık 1 saatte varabildik... Aşağıdaki fotografta görünen köyün girişindeki caminin minaresi teneke varillerden üst üste dizerek yapılmış.. Kışın çığ düştüğü için yüksek bir şeyin ayakta kalması mümkün değilmiş.. Yollar açıldıktan sonra yaylaya çıkan köylüler, yeniden yaparmış her bahar minareyi... Yayladaki evlerin çatıları da hafif ondulinden yapılıyor ve evlerin yüksekliği boyun biraz üstünde. Yani çığdan etkilenmesin diye evlerin tavan yüksekliği de, mümkün olduğunca alçak yapılıyormuş.. Yazın yaklaşık 300 hane oluyormuş köyde yaşayanlar diye öğrendik bu arada...



Aşağıdaki fotografta görülen kara kovan ballarını direkler üzerine yerleştiriyorlarmış, ayılar tırmanamasın diye😇



Yayla evlerine karşı kahvelerimizi içip, Avusor Buzul Gölüne doğru yola çıktık...




Yaylada 2400 m rakımla başlayan yürüyüşümüzde, hedefe ulaştığımızda 2600m gösteriyordu. Yol boyunca nefis çiçekler, adeta yatağına sığmayıp çağlayarak akan sular, büyük baş hayvanlarını otlatan çoban bize eşlik etti... 


Şimdiye kadar hiç temmuz başında gelmemiştik buralara... Osman anlatırdı haziran temmuzda dağları çiçek basar diye de, bu kadar çok çeşit olabileceğini hayal edemezdim.. Renkler ve kokular gerçekten insanın başını döndürüyor... Doğayı seven herkes görmeli mutlaka  diye not düşmek isterim... İşte bir kaç örnek...



Yaklaşık 2 saatlik yürüyüşten sonra vardık o nefis görüntülü buzul gölüne... Dört yıl önce geldiğimizde burada deniz kabukları bulmuş, çok şaşırmıştım... Meğerse tarihte bir zaman deniz buralardaymış.. Sonradan İzTV de bir belgeselde izlemiştim... Göle ulaştığımızda hala sis ve çiğ yağmuru devam ediyordu... 


Yorgunluktan paçaları sıvayıp ayaklarımızı o buz gibi suya sokunca kendimize geldik...



Tam o sırada bulutlar yükseldi ve güneşi gördük... Kaçkarlar tüm heybetiyle önümüzdeydi artık...


Zaman çok hızlı geçiyor bu coğrafyada... Osman hadi dönüşe geçiyoruz deyince toparlandık, düştük yola...  Kah yolumuza çıkan yavru köpekle oynayarak, kah mola vererek, kah köprüleri geçerek, kah dere kenarında yetişen su terelerini yiyerek, kah yayla çayı toplayarak (aşağıda sağ alttaki mor minik mineler yayla çayı oluyormuş) döndük Avusor Yayla köyüne...


Dönüş yolumuz da yaklaşık bir buçuk saat sürdü... Avusor'da yemeğimiz hazırlanmış bizi bekliyordu.. Yerel yemekler muhlama, fasulye turşu kavurması, yoğurt ve et kavurması ile nefis bir yemek yedikten sonra düştük Ayder yollarına...



Yemeğimizi yedikten sonra Kuşpuni Dağevine dönüp dinlendik.. Yükseklerde saatlerce yürümek biz antremansız gönlü genç bizleri biraz yordu mu ne😫😏

Akşam da Furkan'dan Karadeniz ezgileri dinlemeye gidip günü kapattık..







6 Temmuz 2018 Cuma

2018 - Ayder Yolcuları Kalmasın - 3 Temmuz, Ayder Tar Şelale Yürüyüşü, Çinçiva, Çat Köyü

3 Temmuz 2018 Salı, ikinci gün,

Rize - Çamlıhemşin (Tar - Bulut Şelalesi yürüyüşü, Çinçiva - Şenyuva, Çat Vadisi Doğa Köyü),

Bu nefis coğrafyada uyanmak o kadar güzel ki! Tertemiz bir havaya, erkenden, öyle dinç uyanılıyor ki! İşte tam böyle hissederek gözlerimi açtığımda saat 07:00 idi... Hızlıca kahvaltımızı ettikten sonra, planladığımız gibi saat 10:00 da çıktık yola...



Bugünkü ilk durağımız Ayder Mill parkının hemen girişinde başlayan, Tar Deresi yanından ilerleyerek Bulut Şelalesine ulaşılan yürüyüş parkuru... Yol boyunca çeşit çeşit çiçekler, böcekler ve suyun her halini gözlemledik, deneyimledik diyebilirim... 
İşte yolumuza çıkanlardan bazılarını aşağıda görebilirsiniz... Salyangoz, kabuğu kırılmış - içi boşaltılmış kuş yumurtası, adının küstüm sana olduğunu öğrendiğimiz sağ alt karedeki çiçek, tadı hafif ekşi de olsa bu mevsimde böğürtlen.... 



Deredeki su, yoğuşup çiğ gibi üzerimize yağan su, çeşmelerdeki su, dağ yamaçlarından özgürce akan su, şelaledeki su....



Yaklaşık bir saatlik yürüyüşle köprüler geçerek, yolda su molaları vererek vardık Bulut şelalesine...







İlk parkuru tamamladıktan sonra Çinçiva (Şimdiki adıyla Şenyuva köyüne) vardık.. Burası Semih Kaplanoğlu'nun Bal filminin, sonrasında da birkaç dizinin çekildiği, Fırtına deresi üzerindeki köprüsü ile ünlü şirin mi şirin bir köy.. Köye varınca ilk iş Rifet'in Yeri'nde mısır yemek oldu.. 


Ardından Çinçiva Kahvesinde çaylarımızı içtikten sonra Zilkale'ye doğru yola koyulduk..


Zilkale 16. yüzyılda yapılmış ve zamanında Ipekyolu üzerindeki durak yerlerinden biri imiş... Etkileyici kocaman bir kale...



Bugünkü son durağımız Çat Köyü... Köyün tek bakkal dükkanını işleten ailenin dedeleri kervanların mola yeri olan tesisi de işletirmiş... Şimdilerde bakkal dükkanı ile birlikte pansiyonculuk da yapıyorlar tamamen ahşap apartları ile.. Ortam çok doğal ve sevimli.. Bakkal d,kkanı görülmeye değer, eski sigara kutuları mı ararsınız, kandiller mi, orijinal bir çok obje yer alıyor dükkanda.. Biz yörede yetişen şimşir ağaçlarından yapılan kaşıklara bayıldık😊


Yemeğimizi de bu tesiste yedikten sonra köy içinden yürüyerek köprüye ulaştık.. Yol boyunca rengarenk çiçeklerin birbirine karışan kokuları tam anlamıyla başımı döndürdü...  



Yürüyüşğmğzğ tamamladıktan sonra Kuşpunu Dağevine döndük.. Bizi Furkan elinde tulumuyla karşıladı.. E tulum olur da horon olmaz mı! Hemen halkayı tamamladık.. Öğretmenimiz diğer Furkan'ın rehberliği ile kurtlarımızı bir güzel dökerek günü tamamladık...



4 Temmuz 2018 Çarşamba

2018 - Ayder Yolcuları Kalmasın - 2 Temmuz, Istanbul'dan ayrılış, Trabzon, Ayder'e varış

2 Temmuz 2018 Pazartesi, Birinci gün
İstanbul, Trabzon, Ayder

Sabah daha kargalar uyanmadan saat 04:00'de evden Sabiha Gökçen Havaalanı'na doğru düştük yollara... 


Önümüzde beş günlük bir Doğu Karadeniz gezisi var... Ekibimiz şöyle: 
  • Üniversiteden arkadaşlarımız Orgül, Tunç ve çocukları İdil, Jeremy, Emre ve Pelin taaa California'dan geldiler sırf bu gezi için😋 
  • Yirmi yıllık memleketlim Zehra ve dünya tatlısı oğluşu Deniz😊
  • Sevgili arkadaşlarımız Hülya, Mustafa, Oya ve Batuhan😍 
  • Ve Kuşpuni Dağevi'nin işletmecisi, Doğu Karadeniz coğrafyasını avucunun içi gibi iyi bilen sevgili Osman ile eşi sevgili Türkan... 
İşte aşağıda sözünü ettiğim gezi ekibimizin ilk grup fotografı... Trabzon'daki Atatürk Evinin önünde...



Saat 8:30 gibi Trabzon havaalanına indiğimizde Osman bizi bekliyordu... Sera Gölü kenarında güzel bir kahvaltı ettikten sonra, tarihi Ayasofya müzesine doğru yola koyulduk. Ayasofya Rum Ortodoks Kilisesi olarak yapılmış, 16. yüzyılda camiye dönüştürülmüş bir yapı. Müzenin bahçesinde yer alan, Trabzon'da ilk defa gördüğüm içi boşalmış zeytin ağacı beni şaşırttı...


Trabzon'a gelip de, zamanında Rum bir tüccar tarafından yapılıp Cumhuriyet ilanı sonrasında bir ziyaretinde Atatürk'e hediye edilen, nefis bahçeli, panoramik manzaralı Atatürk evini ziyaret etmeden olmaz dedik.. Evde en çok ilgimi çeken döküm radyatörler oldu...



Sümela Manastırı tadilatı devam ettiği için gezme şansımız olmadı, bari uzaktan bir görelim dedik ama öyle bir sis vardı ki, hayal kırıklığımızı unutmak için kendimizi yemeğe vermeye karar verdik...  'İyi ki de gelmişiz buraya' dedirten bir tesis için Sümela Sümer Restoran... 

Tesisin girişinde Rumca adlarıyla Maçka'da bulunan köyler, civardaki yaylalar ve dereler listelenmiş her biri ayrı bir renkle tahtaların üstüne... Restoranın işletmecisi Münir bey, tesiste yer alan sanat eserlerinin tümünün eşi bir türlü ataması yapılamayan Biyoloji öğretmeni Sibel hanım tarafından yapıldığını anlattı.. 


İşte dikkatimizi çeken düzenlemelerden bazıları da aşağıda... 


Sümer restoranın yemekleri de çok başarılı idi... Kuymaki kara lahana sarması, fasulye turşu kavurması, kayganalı krep, mısır ekmeği bayılarak yediğimiz yöresel yemeklerdi... Üstüne bir de tavşan kanı çay gelince, keyfimize diyecek yoktu...

Yemek sonrası yavaş yavaş yola koyulduk... Ayder'de konaklayacağımız Kuşpuni Dağevi'ne vardığımızda odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra, .çevremizi tanıyalım yürüyüşüne çıktık ve ilk günümüzü tamamladık... 






24 Nisan 2018 Salı

2018 Trakya Tadım Turu - 3 - 15 Nisan, 2. gün, Suvla, Ergenekon, Vinera, Gali

15 Nisan, Pazar, İkinci gün
Suvla, Ergenekon, Vinero, Gali

Bugün gene yoğun bir program bizi bekliyor... Geziyi planlarken, zamanımızın kısalığı nedeniyle  her dakikayı en verimli şekilde kullanabilmek için,  öğlen yemeklerini araçta atıştırmalıklarla geçiştirmeye karar vermiştik... Dün hiç acıkmadan günü geçirdik, bu sabah da ön hazırlık olarak güzel bir kahvaltı ettikten sonra Eceabat Öğretmenevi'nden ayrıldık 😊   

SUVLA ( http://www.suvla.com.tr )

İlk durağımız Suvla'da bizi Dilan hanım ve Hikmet bey karşıladı.. 


Hikmet Ataman ODTÜ Gıda mühendisliğini bitirdikten sonra, yurt dışında önoloji okumuş, yaptığı işten keyif aldığı belli, işine son derece hakim biri. Böyle genç arkadaşların tesislerde önemli roller aldığını görmek gerçekten mutluluk verici...
Önce şaraphaneyi gezerek başladık... Suvla şarap üretim prosesinde doğal yer çekimi kullanılıyor.. Benim bildiğim bu  yöntem Büyülübağ ve Ma'adra şarap tesislerinde var bir de...
Hikmet bey şarap üretim sürecini şöyle anlattı: 15kg' lık küçük kasalarla toplanan üzümler hızlıca tesisteki soğuk hava deposuna getiriliyor. Burada bir gün kadar bekletildikten sonra yeşil tane ve sap ayıklaması yapılıp patlatılan üzümler, 6-7 derecedeki tanklara alınıyor. Bu ısıda 5-6 gün bekletilerek aroma ve renklerin oturması sağlanıyor (Soğuk maserasyon). 600 dönüm bağ alanından, dönüm başına 600 kg kadar olmak üzere, 2016 yılından beri organik sertifikalı ürün alıyorlarmış. Karbonik maserasyon da yaptıklarını söylediler bu arada, yıllık üretim kapasiteleri ise 1.000.000 şişe imiş...
Ek sulama yapılmayan Bozok bağlarında (bu arada bağların adının Selim beyin oğlundan geldiğini öğrendik) ağırlıklı olarak Cabernet Savignon (CS), Merlot, Shiraz, Petit Verdot, Kara Sakız, Roussanne, Marsanne üretiliyormus...


Gezimizi tamamlayıp tadım yapacağımız mekana geçtik. Şarap satışı yapılan mağazada Kilye markasıyla çıkardıkları organik ürünler de satılıyor (pekmez, galeta çeşitleri, sos çeşitleri vs.). Tesiste tadım yapılabildiği gibi çok güzel bir bahçede yemek yemek ya da bir şeyler içmek de mümkün... Aşağıda, sol üst karede görülen, yemek mekanı ile mahzenin camla ayrılması da bence çok güzel bir detaydı😊 



Sohbet paralelinde tadıma da başladık...  Tattığımız ilk iki şarap beyaz idi. 2017 Kınalı Yapıncak ve ardından da 2015 Roussanne, Marsanne kupajı. Kınalı Yapıncak ilk defa içtim ve çok beğendim..  Asiditesi yüksek, yoğun meyve aromalı, şeker hissettirmeyen bir şarap olmuş😋 Üçüncü şarap 2015 Kabatepe CS, shiraz ve karasakız kupajı, sonuncusu ise 2015 cabernet frank rezerv.. Bu tadımda en çok cabarnet frank iz bıraktı hafızamda.. Pek beyaz tercih etmememe rağmen Kınalı Yapıncak'ı da unutmayacağım😊



ERGENEKON BAĞLARI 

Ergenekon Bağlarına Kabatepe Milli Parkına girmeden, Bigalı sapağı seçilerek ulaşılıyor... Bigalı 2006 yılında Opet sponsorluğunda restore edilen taş evleri, Atatürk Evi ile şirin mi şirin bir köy.. İşte Şeyla - Çağatay Ergenekon çiftinin şaraphanesi bu köyün tam girişinde... 2000'li yılların başında, doğru fideleri seçmek için yaptıkları araştırmalar sırasında tanımıştım bu idealist çifti.. Şeyla Türkiye'de şarap konusunda ilk kitap yazan kişi olma özelliğini taşıyor... İlk kitabı yazdıktan sonra aşağıda göreceğiniz gibi arkası gelmiş zaten 😊


Çağatay ise uzun yıllar şimdiki adıyla Borsa İstanbul'da çalışmış, finans sektör geçmişi olan bir dost... Ergenekon şaraplarını bugüne getirmek için verdikleri uğraşlara birebir şahit olduğum için, bu iş kolundaki emek yoğun şekilde, amatör ruhla çalışmanın nasıl olduğunu biliyorum... Sağ olsunlar onlar da ilk günkü gibi, biz amatörleri desteklemeye devam ediyorlar... Her yıl bağlarındaki hasatın belli bir miktarını biz evde şarap yapanlara ayırıyorlar😊 Bizler kıştan rezervasyonlarımızı yaptıktan sonra, sonbaharda geldiğimizde hem bağ bozumunun o etkileyici havasını teneffüs ediyor, hem de üzümlerimizi alıyoruz...

Ergenekon bağ evine vardığımızda Çağatay bizi bekliyordu...



Önce şaraphaneyi gezmeye karar verdik.. 120 dönüm bağ alanında ağırlıklı olarak CS, Merlot, Shiraz ve Savignon Blanc üzümler yetiştiğini, tamamen organik sertifikalı tarım yaptıklarını, ek sulama yapmadıklarını öğrendik. Dönüm başına 500 - 600 kg üzüm alma hedefledikleri için, buna göre budama yaptıklarını söyledi Çağatay. Yani tek ya da iki göze budama yapıp, üzümün çeşidine göre sürgünde bir ya da iki salkım bırakarak...


Sohbet, muhabbet derken zaman çok hızlı geçti... Çağatay ile vedalaşarak yola çıktık...



PORTO CAELI ( http://portacaeli.com.tr )

Son tepeyi geçince, yemyeşil bağlar arasında doğal dokuyla bütünleşmiş ama bir o kadar da ihtişamlı görünümüyle karşılaştık Porta Caeli şaraplarının üretiminin yapıldığı Vinero Şaraphanesi ve Butik Oteli ile... 
Sanovel ilaç gibi konusunda söz sahibi bir şirketin kurucu ortakları Zafer ve Ahmet Toksöz kardeşlerin, böylesi son teknoloji ile donatılmış, yüksek kapasiteli bir tesise yatırım yapmaları Türk Şarapçılığı için çok umut verici 😊  
Aşağıdaki fotoğrafın sol alt kısmında görünen, Seçkin Pirim tarafından yapılan, tesisten bağlara çıkışı olan heykel 'Porta Caeli' latince 'Cennet Kapısı' anlamına geliyormuş... İşte Vinero şaraplarına adını veren 'Porta Caeli' nin hikayesi böyle...  


Tesisin kapısında bizi Aslı Bayhan hanım karşıladı. Aslı hanım gıda mühendisliği okuduktan sonra Fransa'da önoloji eğitimi almış bir profesyonel. 2012 yılından beri Porta Caeli'de ve tesisi çok iyi tanıyor, prosese çok hakim.. Böyle bir uzmandan üretim süreçlerini ve işleyişi dinleyebildiğimiz için grup olarak çok memnun kaldık gerçekten... Tesis mimari olarak da çok etkileyici, aşağıda Porta Caeli  tanıtım videolarının döndüğü salonun görüntüsü bir fikir vermiştir diye umuyorum...

Gelelim şaraphane gezimize... 1.700 dönümlük 1m*1m sıklıkta ekilen dünyanın bu özellikteki en büyük yekpare bağ alanı olduğunu öğreniyoruz önce Vinero bağlarının... Global sertifikayla belgelendirilen İyi tarım yapılıyormuş... Bu alanın %80 i Merlot, CS, Cabernet Franc, Petit Verdot yani kırmızılardan, %20 si ise Savignon Blanc, Chardonnay ve Viognier'den yani beyazdan oluşuyormuş. Elle toplanan üzümler, 60 ton kapasitesindeki soğuk hava deposunda bir gün bekletildikten sonra, sapları ve olgunlaşmamış taneleri ayrılıp tanklara alınıyormuş. Soğuk maserasyon için doğal yer çekimi kullanılarak tanklara aktarılıyormuş cibre... Türkiye'deki şaraphanelerin hiç birinde görmediğim büyüklükte (6 ve 8 ton kapasitelerde) ahşap şarap tankları gördük. Aşağıdaki sağ alt fotoğrafta görülen ahşap tanklarda, yüksek kalitedeki üzümler proses ediliyormuş.  Gene aşağıdaki kolajda, sol üstteki fotoğrafta görülen üretimhanede70 adet tank var.. Mahzene indiğimizde Aslı hanımdan 2500 civarında meşe fıçı olduğunu öğrendik.  

Mahzendeki fıçıların dışında 150 ad. fıçıda, fıçı maserasyonu ile premium ve super premium şaraplar üretiliyor (Sağ üstteki fotoğraf). 


Üretim sürecini öğrendikten sonra tadım yapmak üzere şaraphaneden, aşağıdaki sol üst fotoğrafta görülen merdivenlerden inerek otel bölümüne geçtik... Merdivenler öyle güzel tasarlanmış ki, biz farklı yükseklikteki asimetrik basamaklardan rahatlıkla inerken, engelliler de araçlarıyla rahatlıkla inebiliyorlar!
Tadıma 2016 Pacem Porta Caeli Savignon Blanc, Chardonnay, Viognier kupajı ile başladık. Daha sonra sırası ile 2016 Pacem Porta Caeli mono sepaj Savignon Blanc, 2015 Felici Porta Caeli roze CS, 2015 Porta Diverti CS, Merlot, 2014 Porta Caeli Ament CS, Cabernet Franc, Petit Verdot, en son olarak da 2013 Porta Caeli Ament CS, Merlot, Cabernet Franc, Petit Verdot.. Taneni yüksek, meşe fıçı görmüş ve biraz da sert-köşeli şarapları seven ben Ament serisini beğendim... Bu şarapları birkaç yıl daha, ara ara içerek değişimi gözlemlemeye karar verdim😊        


Beni en çok etkileyen şeylerden biri de, Tübitak ve Çanakkale Üniversitesi ile birlikte yürüttükleri proje... CS ve Cabernet Franc için doğal ve profesyonel maya kullanarak verimli üretim yapma projesi...

GALİ (http://www.gali.com.tr)

Yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra, Doğan Arslan mevkiinde bulunan Gali Şaraphanesine ulaştık. Bu gezideki son durağımız Gali'de Nilgün hanım karşıladı bizi..
Gali bağlarının methini çok duymuştum, ilk defa görme fırsatı yakalayacağım için de heyecanlıydım.. Ama şansımıza şaraphaneden 13 - 14 km mesafedeki bağ yolu kapanmış... Bir daha gelmek için bahanemiz var artık diyerek, Nilgün hanımın sıcak ev sahibeliği eşliğinde tadım yapacağımız mekana geçtik...  Nilgün hanımdan nasıl bir emekle bağların bugünkü hale geldiğini zevkle dinledik... 300 dönüm bağ alanında %80 civarı Merlot, geri kalanında da CS, Cabernet Franc ve Viognier ekili olduğu bilgisini aldık. İyi tarım uyguladıkları bağlarında ek sulama yapmıyorlarmış. Dönüm başına 350 kg civarı üzüm alarak, 60.000 şişe kapasiteli şaraphanede, halihazırda 30.000 civarı üretim yapılıyormuş. 


Tadıma bir hafta önce şişelenmiş 2017 Viognier ile başladık, sonra sırasıyla 2013 Gali Saroz blent Merlot, CS, Cabernet Franc, 2012 Evreşe Merlot, CS, Cabernet Franc, 2011 Pure Merlot ve 2013 Gali Eternity Merlot ile tamamladık...


Şaraphane gezisini de bir sonraki ziyarete bırakarak son durağımızdan ayrıldık...


Bir tadım turunu daha böylece bitirmiş olduk... Dönüş yolunda bir dahaki gezimizi planlamaya başlamıştık bile😊

Şarap sevgisi böyle bir şey....

In Vino Veritas 💃💃💃

20 Nisan 2018 Cuma

2018 Trakya Tadım Turu - 2 - 14 Nisan, 1. gün, Nuzun, Barel, Barbare, Melen

14 Nisan 2018, Cumartesi, birinci gün
Nuzun, Barel, Barbare, Melen

Evde Şarap Grubu Şubat ayı tadımımızda aldığımız karardan sonra, Mart ayı başında Erdal Darcan ve Memet Karabulut beylerle rotamızı belirledik... Cumartesi sabah erkenden İstanbul'dan yola çıkıp; Nuzun, Barel, Barbare, Kalpak ziyaretlerinden sonra Melen'de son tadımımızı yapıp, Megali Balık'ta akşam yemeğimizi yiyecektik...


Ben her zamanki detaycılığımla her bir üreticiyi iki ay önceden arayarak, zaman konusunda teyitleştim😊 Bir tek fireyi Kalpak'ta verdik😞 Bülent beyler sonradan ortaya çıktığını söyledikleri Şarap Dostları tadımı nedeniyle, tüm ekip etkinliğe katılmaları gerektiğini haber edince geziden bir hafta önce, onları rotadan çıkarttık...

CHATEAU NUZUN (  /http://www.chateaunuzun.com/ )
İlk durağımız Chateau Nuzun'a tam planladığımız saatte, 11:00'de vardık...


Bizi kapıda Nazan hanımın kardeşi Murat bey karşıladı... Şaraphane ve mahzeni gezerken bağlar ve tesis hakkında bilgi verdi...


Tekirdağ Çeşmeli köyünde bulunan Nuzun bağları, 140 dönüm arazi üzerinde 70 dönüme ekili Cabernet Sauvignon, Merlot, Shiraz, Zinfandel ve Pinot Noir üzümlerinden oluşuyor. Dönüm başına 300-350 kg üzüm alacak şekilde seyreltme yaptıklarını ve şarap yaparken sadece kendi bağlarının üzümlerini işlediklerini belirtti Murat bey.
Bağların organik sertifikası var ve çok sıra dışı bir durum olmazsa sulama yapmıyorlarmış. Tesisin kurucuları Necdet - Nazan Uzun'un benim ve eşimin okuduğu İTÜ Elektronik Haberleşme Mühendisliğinden olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım.. Uzun yıllar Silikon vadisinde teknik çalıştıktan sonra, Napa'da bağcılık eğitimi ve sonrası kurulan Chateau Nuzun etkileyici bir hikaye ...

Toprak seviyesinin 4.5 m altında kurulan mahzen doğal klima ile ideal nem ve sıcaklık sağlayabiliyor.. Mahzende yer alan fıçılar beş yıl kullanılıyormuş sadece..

Tesis gezisinden sonra yaklaşık üç yıldır Nuzun'da çalışan Eren Erdoğan bize seçtikleri şarapları tattırdı... Önce Cabernet Savignon (CS), Merlot, Shiraz ve Pinot Noir kupajından oluşan 2011 Chateau Nuzun, ikinci olarak 2013 monosepaj CS ve son olarak da 2012 Merlot tattık. Bunların içinde benim favorim ilk tattığım kupaj oldu😊


Nuzun'un şarap fiyatları bence orta bantta yer alıyor, ama ucuz diyebileceğim bir ürünleri yok...
Son olarak Nuzun'un beyaz şarap üretmediğini söyleyerek kapatıyorum gezimizin ilk durak notlarını...


BAREL BAĞLARI http://www.barelvineyards.com/ )

İkinci durağımız Barel bağları... Bağlar isimlerini Barkın ve Elif kardeşlerin ilk hecelerinden alıyormuş... Barkın Akın bağın içinde bulunan minik bağ evini çok sevimli bir mekana dönüştürmüş... Yaz - kış hizmet veren mekanda sabah kahvaltısından başlayarak vakit geçirebilir, bağları gezebilir, hatta çarşamba gününü denk düşürebilirsek akşam yemeği  eşliğinde canlı müzik de dinleyebilirmişiz.


On dokuz yaşındaki 90 dönümlük Barel Bağları CS ve Merlot asmalarından oluşuyormuş.. Dönüm başına 600 kg civarı üzüm hasat ediyorlarmış...

Barkın beyin konukseverliğinden çok etkilendik ekip olarak, tadım boyunca yanımızdan ayrılmadı ve şarapları hakkında detaylı bilgi verdi... Ayrıca masamıza yerleştirdiği aşağıdaki rezervasyon kartlarını da çok zevkli bulduk.


Tadıma 2016 rose kupajla başladık, ikinci olarak 2016 shiraz, üçüncü 2016 shiraz-CS kupaj ve son olarak da 2015 CS içtik.. Benim favorim meşe fıçı görmüş ürünlerinden üçüncüsü oldu😊


İşte aşağıdaki de keyifli tadım masamızdan bir estantane... .


BARBARE ( http://www.barbarewines.com/en/anasayfa )

Tekirdağ Barbaros ilçesinde bulunan 235 dönüm bağ alanlarına, Pinot Noir ekilmek üzere 85 dönüm daha eklediklerini anlattı Can bey... Organik sertifikalı tarım yapılan bağlarda, Shiraz, Grenache, Mourvedre, CS ve Merlot yer almakta... Dönüm başına 350 kg civarı üzün alacak şekilde gerekli işlemleri yaptıklarını söylediler.. Bağların arasında yer alan şaraphanenin yanında, 24 oda konaklama kapasitesi olan butik otel konseptli bağevi ile de hizmet veriyorlar..


Şaraphane ve mahzen gezisi sırasında üretim prosesi ile ilgili detay bilgi aldık Can bey'den. Barbare markasıyla ilk şaraplarını 2007 yılında üretmişler. Biz o ilk yıllarda ziyaret etmiştik tesisi.. Hatta 'biz şarap yapıyoruz evde, üzüm bulmak pek zor oluyor ama' deyince, iki yaşındaki bağlarından istediğimiz kadar üzüm alabileceğimizi, kendilerinin bağların olgunlaşmasını bekledikleri için, henüz şarap yapımına başlamadıklarını söylemişlerdi.. Bizim ekipten ben dahil bir çok arkadaş da almıştık üzüm😊


Tadımda sırasıyla Barbare 2015 rose, 2012 Ambiance (shiraz, grenache, mourvedre), 2012 Libra (merlot), 2010 Elegance (shiraz, grenache, mouvedre) ve son olarak da 2010 Prestij  (CS, merlot) tattık... Elegance ve Prestij kalitesinden hiç bir şey kaybetmemişken, beni şaşırtan şarabın Libra olduğunu söylemeden geçemeyeceğim..


Tadım, sohbet derken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.. Ayrılma zamanı dediğimizde, Yudum hn bizi nefis bir grappa ile yolcu etti😊 

MELEN ( http://www.melenwinery.com/ )

Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra bugünkü son şarap durağımız Melen'e geldik.. Funda bizi Manastır bağında her zamanki güler yüzlülüğü ile karşıladı.. Güneş bulutların arkasına saklanmış, hava da hafif serinlemişti..


Bağların arasında ilk olarak 2015 Semillion Savignon Blanc ile üretilen beyaz Regina'yı tattık. Regina kraliçe demekmiş... İkinci sırada 2017 kalecik karası ile çalışılan rose Soli.. Finali Melen için çok özel bir üzüm çeşidi Shiraz ile yapmaya karar verdik.. Bu arada Cem de diğer konuklarını yolcu etmiş ve bize katılmıştı... Shiraz Melen bağlarının bulunduğu topraklarda çok güzel oluyormuş.. Cem ve Funda çifti bu üzümü o kadar sevmişler ki, kızlarına Şiraz adını vermişler😊




Üçüncü şarap Shiraz 2015 rezerv şişesini elimize alıp, bağların arasında bulunan tarihi manastıra doğru yürüyüşe geçtik. Aşağıda birkaç kareye sığdırmaya çalıştığım Manastır gerçekten çok özel bir yapı ve öyle etkileyici bir atmosfer yaratıyor ki, Marmara denizine doğru bağların arasında panoramik manzarası ile... Cem, Çetintaş ailesinin üçüncü nesli bu özel topraklar üzerinde şarap işiyle ilgilenen... Türkiye sınırları içinde şimdiye kadar ziyaret ettiğim en eski işletme burası... Bu özel topraklardaki tarihe ve işlerine böylesine sahip çıktıkları için Cem ve Funda'ya özel bir teşekkür etmek isterim.. Hiç kolay değil tarihi korumak maalesef...
Son bir not ile Melen gezimizi bitiriyorum: Melen şaraplarının üzerindeki logoya esin kaynağı olan Ganos Anforası, Marmaray çalışmaları sırasında Yenikapı'da çıkartılar batıklarda da bulunmuş...


Akşam Yemeği Hoşköy Megali'de...

Melen bağlarında güneşi batırdıktan sonra Hoşköy'e indik... Akşam yemeği için Megali Balıkta yerimizi ayırtmıştık önceden.. Bilen bilir, Megali balık yörenin en güzel restoranlarındandır... Günlük tutulan mevsim balıklarının yanında balık mezeleri de pek leziz... Hele Sarkis ustanın hazırladığı balık pastırması! Biz gibi ağzının tadına düşkün olanlara şiddetle tavsiye edilir efendim😉
Aşağıda fotoğrafta görülen duvarda asılı, tahta üzerine boyanmış resimlere dikkatle bakmanızı rica ediyorum... Bunlar zamanın taşımacılık yapan gemilerinde kullanılan sandıkların kapaklarıymış!!! Rivayet o ki, sandıklara mutlaka kullanıldıkları geminin resmi yapılırmış... Acaba kaza olur da sandıklar karaya vurursa hangi gemi battığı anlaşılsın diye mi? Bilemedim... 


Akşam yemeğinden sonra Eceabat Sabancı Öğretmenevi'ne doğru yola çıktık... Saat 01:00 gibi vardık Eceabat'a.. Bizi karşılamak için o saate kadar bekleyen tesisin yöneticisi Ahmet Bet bey 'bir yorgunluk kahvesi içmez misiniz?' deyince, Harun'la birbirimize bakıp sessizce ilerledik..

Ahmet bey emekli resim öğretmeniymiş... Öğretmen evinin yemek salonunu ve ofisini üç boyutlu resim çalışmaları ile süslemiş.. Öyle güzel, değişik çalışmalardı ki.. Hayat hikayesi de öyle... Seksenli yıllarda üniversiteyi bırakıp yollara düşmüş.. Amacı Avusturalya'ya gitmek imiş ama Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde geçen yıllar sonrasında, annesinin rahatsızlandığını öğrenince apar topar dönmüş ülkeye... Üniversiteyi tamamlayıp resim öğretmeni olmuş sonra... Karadeniz'li olmasına rağmen tayinlerle farklı şehirlerde yaşamış, son olarak geldiği Çanakkale'yi pek sevmiş ve kalmış şimdilik.. Ondaki gezgin ruhu dinleyince, ben emin olamadım gerçi gene yollara düşmeyeceğinden 😊 Kısa süre sohbet edebildik ama tanıdığıma çok memnun olduğum insanlar arasında yerini aldı kendisi...